K A R D E Ş L İ K..

İslam kardeşliği, Rabbimizin mü’minler arasına koyduğu çok kıymetli bir bağdır. Eğer ki bu bağ, layıkiyle yerine getirilir ve  muhafaza edilirse ecri pek çoktur.

İslam kardeşliği ; bütün mü’minlere gönül iklimine açılan kapı’yı açmak, hiçbir çıkar gözetmeden samimi ve candan dost olmak, onların derdiyle dertlenip, sevinçleriyle sevinmek ve her daim kardeşlerimizin nefslerini kendi nefsimize tercih etmek demektir.. Peki bu nasıl olabilir biraz açalım konuyu inşaallah. Kardeşlik deyince hepimizin akıllarına ilk Muhacir ve Ensar kardeşliği geliyor öyle değil mi ? Peki Muhacir ve Ensar’ın kardeşliği nasıldı ki her birimiz bu meşhur kardeşliği biliyor ve örnek almaya çalışıyoruz ? Nebi Muhterem Efendimiz (sav) hicretin ardından toplumun iç dinamiklerini harekete getiren bir çok icraat yapmıştır. Bu icraatların içerisinde selâmın yayılması, açların doyurulması, yakınların ziyaret edilip gözetilmesi ve mescid yapılması gibi sosyal içerikli emir ve tavsiyelerin ön plana çıktığı görülür. Bazı Mekkeli sahâbîlerin önce kendi aralarında, daha sonra ensardan bazı kimselerle kardeş ilân edilmesi bu doğrultudaki icraatın en önemlilerinden biridir. Nebi Muhterem Efendimiz’in (sav), Muhâcirlerle Ensâr arasında gerçekleştirdiği kardeşlik anlaşması, eşsiz bir fazîlet tablosudur. Öyle ki Ensâr, âdeta mal beyânında bulunarak bütün varlıklarını ortaya koymuş, Muhâcir kardeşleriyle eşit olarak bölüşmeyi göze alabilmişlerdir. Buna mukâbil, gönülleri birer kanaat hazînesi olan Muhâcirler de :

“-Malın-mülkün sana mübârek olsun kardeşim, sen bana çarşının yolunu gösteriver, kâfî!” diyebilme olgunluğunu göstermişlerdir. Din kardeşliğinin akrabâlık bağını aşmasına dâir, nice ibretli misaller sergilemişlerdir. Çünkü onlar Ensârdı, çünkü onlar Muhâcirdi..

Şimdi Uhud’a çevirelim yüzümüzü orada yaşanan uhuvvet örneğini Zübeyr bin Avvâm -radıyallâhu anh- şöyle nakletmiştir :

“Annem Safiye, yanında getirdiği iki hırkayı çıkarıp:

«–Bunları kardeşim Hamza’ya kefen yapasınız diye getirdim.» dedi.

Hırkaları alıp Hazret-i Hamza’nın yanına gittik. Yanında Ensâr’dan bir başka şehîd daha bulunuyordu ve henüz onu örtecek bir kefen bulunamamıştı. Hırkaların ikisini de Hamza’ya sarıp Ensârî’yi kefensiz bırakmaktan utandık. Hırkanın birisi Hamza’ya, öbürü de Ensârî’ye kefen olsun dedik. Hırkalardan biri büyük, diğeri küçük olduğu için de aralarında kura çektik.” (Ahmed, I, 165)

Onların daha nice güzelliklerle, fedakârlıklarla sergiledikleri eşsiz kardeşlikleri Allah-u Teâlâ tarafından takdir edilmiş ve Kur’an-ı Kerim’ de zikredilmiştir :

Bismillahirrahmanirrahim

“Muhâcirlerden önce (Medîne’yi) yurt edinenler ve îmâna sarılanlar (Ensâr), kendilerine hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden ötürü gönüllerinde bir sıkıntı ve rahatsızlık duymazlar. İhtiyaç içinde kıvransalar dahî, mü’min kardeşlerini kendi nefislerine tercih ederler…” (el-Haşr, 9)

Âyet-i kerîme, kardeşlik hukûkunun birçok hükümlerini bizlere bildirmektedir. Bizlerde bu ayet-i kerimeden anlıyoruz ki İslam Kardeşliği rahat ve var günlerinde yan yana olmak değil, sıkıntılı ve yok günlerinde yan yana olabilmektir. İslam kardeşliğinde en yüksek derece îsar makâmıdır ki, mü’min kardeşini kendi nefsine tercih etmektir. Bizde olmasa da kardeşimde olsun demektir. Bizde aç olabiliriz ama kardeşim doysun demektir.. Bizde üşüyebiliriz ama kardeşim ısınsın demektir..

Tıpkı Ensâr gibi.. Tıpkı Muhacir gibi..

Bir kimse, Hak dostlarından Cüneyd-i Bağdâdî’ye:

“–Bu zamanda hakîkî kardeşlikler azaldı. Nerede o, Allah için yapılan kardeşlikler?..” deyince, Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri:

“–Eğer senin sıkıntılarına katlanacak, ihtiyaçlarını giderecek birini arıyorsan, bu zamanda öyle bir kardeşi bulamazsın. Ama kendisine Allah için yardım edeceğin, sıkıntılarına Allah rızâsı için katlanacağın bir kardeşlik istiyorsan, böyleleri pek çoktur.” buyurdu.

Ve gül kokulu Peygamberi (sav) görememiş, sohbetinde bulunamamış, gül kokusunu alamamış bizler için bir müjde ;

Birgün Peygamber Efendimiz -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-:

“Kardeşlerimizi görmeyi çok isterdim. Onları ne kadar da özledim!” buyurdu. Ashâb-ı kirâm:

“–Biz Sen’in kardeşlerin değil miyiz yâ Rasûlallâh?” dediler. Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm- da:

“–Sizler benim ashâbımsınız, kardeşlerimiz ise henüz gelmemiş olanlardır.” buyurdular. (Müslim, Tahâret, 39, Fedâil, 26)

Rabbimiz, bizleri kardeşlik hukûkuna lâyıkıyla riâyet ederek kardeşlik mes’ûliyetinden beraat fermânı alabilen mes’ûd kullarından eyleyip, gönüllerimizi din kardeşliğinin feyz ve rûhâniyetiyle dolduruverir inşaallah..  Âmîn..

 

Selam ve Dua ile..

24 C.Ahir 1443